“Yurdumuzun dört bir yanından burada buluşan tüm kıymetli kulüplerimize, değerli delegelere, medya mensuplarına ve bizleri izleyen milyonlarca spor kamuoyuna saygı ve sevgilerimi sunarım.
Bugün 15 dakikalık konuşma yapacağım. Görünen o ki, 300 kadar delegeyiz, kimsenin ne konuşma yapma niyeti var ne heyecanı var ne de bir ihtiyacı var. Bu da bizle için acı bir tablo.
Öncelikle A Milli Futbol Takımımızın, 2024 Avrupa Şampiyonası’ndaki başarısını canıgönülden tebrik ediyorum. Türk futbolunun özellikle son birkaç yıldır yaşadığı badireler, skandallar ve kaosların içinde Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finale çıkmamız büyük bir başarıdır.
Turnuvada aldığı galibiyetler ve oynadığı futbolla ulusumuza büyük gurur ve mutluluk yaşatan teknik direktörümüz Sayın Montella’yı, teknik heyetini, takım çalışanlarımızı ve futbolcularımızı canıgönülden kutlar, kendilerine teşekkür ederiz. Biliyoruz ki elimizdeki bu genç jenerasyonla önümüzdeki turnuvalarda çok daha iyi yerlere gelmemiz mümkün.
Bir parantez de altyapımızdan yetişen futbolcumuz Merih Demiral için açmak istiyorum. Hazır UEFA ve FIFA delegeleri de buradayken. Avusturya maçımızın sonunda hepimizin bildiği gibi;
*Türk tarihinin ve kültürünün bir sembolü olan,
*Sadece ülkemizde değil Türklerin bulunduğu tüm coğrafyalarda kullanılan,
*Hiç kimseyi hedef almayan,
*Hiçbir göndermesi bulunmayan,
*Bizim sadece kendimizi anlattığımız bir simge olan bir hareket yüzünden futbolcumuza ceza verilmesini hepimiz kınıyoruz.
Hem milli takımımızın yürüdüğü yolda hem de Merih’e verilen haksız cezada, ülke ve millet olarak görüş fark etmeksizin ortaya koyduğumuz duruş, birlik ve beraberlik ruhumuz takdire şayandır.
İşte futbol hepimize aynı dili konuşturan, bize bir ve bütün olduğumuzu hatırlatan, doğru konumlandırdığınız zaman topluma olumlu etkisi yadsınamaz olan bir gerçektir.
Tabii ki buna mukabil futbol doğru konumlandırılmadığı zaman ise toplumsal tahribat gücü en yüksek unsurların başında gelmektedir.
Ne yazık ki ülke futbolumuzun her anlamdaki yönetiliş şekli ve bugünkü durumu ülkemizde birleştirici değil ayrıştırıcı bir unsur olarak herkes tarafından görülmektedir.
Öncelikle şunu belirtmek istiyoruz; Fenerbahçe Spor Kulübü olarak bugün burada yapılacak olağanüstü seçim, bizler açısından yok hükmündedir. Hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
Zira; 18 Temmuz seçim gününe kadar varan süreçte yaşananlar son derece antidemokratiktir. Çünkü milyonlarca futbolseveri temsil eden delegelerin hür iradesi gasp edilmiştir.
Ne yazık ki, bugün burada ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ diyemiyoruz.
Bir tebriği de Sayın Büyükekşi ve onun için lobi yapanların hak ettiğini düşünüyoruz.
ZİRA;
Yönetim şekli toplumun hiçbir yerinde kabul görmeyen, Pek çok kesim tarafından 100 yıllık futbol tarihimizin en kötü Federasyon Başkanı olarak gösterilen,
Tarihin hiçbir sezonunda görülmemiş skandalları bir sezonda yaşatan,
Yaşanan krizlerin ana sebebinin TFF’nin süreç yönetme beceriksizliğinden kaynaklanmasına rağmen hiçbir sorumluluk almayıp olağanüstü bir manevra kabiliyeti ile suçu başkalarının üzerine atan -ki ben bunu defalarca yaşadım başta Riyad olmak üzere-,
Fenerbahçe ve Beşiktaş statlarına gelemeyen,
Gittiği kupa törenlerinde ve pek çok statta yuhalanan,
Bir başkan olmanıza rağmen bugün karşımıza başkan adayı olarak çıkabiliyor olmanızı tebrik ederim. Gerçekten olağanüstü bir başarı. Helal olsun. Ve de bununla beraber, sizin devam etmenize olanak sağlayan, tam da adını koyamadığımız lobiyi de kutlarım.
Hepimizin bildiği gibi futbol paydaşlarının büyük çoğunluğunun TFF’den rahatsızlığından dolayı nisan ayında bir imza kampanyası başlatılmıştır.
Bu kampanya şahsıma mal edilmesine rağmen sürecin başında başta 4 büyükler olmak üzere pek çok kulüp kampanyaya destek vermişlerdir. Ancak demokratik bir hak olan bu süreç, anti demokratik baskılar ve Sayın Başkanın 18 Temmuz’da aday olmadan olağanüstü seçime gidilecek vaadi ile baskılanmaya çalışılsa da 147 imza toplanmıştır.
TFF Başkanımız bu ikazı ciddiye alması gerekirken, azınlık 3-5 kulübün girişimi olarak dillendirmesi kendisini seçen siz delegelerin iradesine de saygısızlıktır.
18 Temmuz’da seçim yapılacak ve Sayın Büyükekşi aday olmayacak vaadine inanarak imzalarını geri çeken kulüplerimize soruyorum; kendinizi aldatılmış hissediyor musunuz? Biz size anlattık süreç böyle işleyecek diye.
Bildiğiniz gibi bu süreçte devlet erkanı da kullanılarak imza veren pek çok kulüp imzasını geri çekmiş, imza verecekler de imza vermekten imtina etmiştir.
Bu süreçte imza verenlere ve vermeyi düşünenlere ‘Ali Koç’un kayığına binmeyin.’ telkinlerinde bulunulmuş, baskı yapılmıştır. Futbol dünyası çok küçük. Hepimiz birbirimizle konuşuyoruz. Kimi kulübe geçmiş borçlarını ödeme vaatleri, kimi kulübe ‘dikkat edin, imza vermeyin, maçlarınıza atanacak hakemleri dikkatle seçiyorlar’ gibi saçma sapan, antidemokratik söylemlerle son derece demokratik olan süreç baltalanmıştır.
Sonrasında bahsettiğim antidemokratik yaklaşımlar, bu seçimde aday olmayı düşünen kişilere de uygulanmıştır.
Nitekim, Türkiye’yi UEFA yönetim kurulunda temsil eden ve bu seçimde başkan adayı olacağını açıklayan Sayın Servet Yardımcı kendisine yapılan baskılara boyun eğerek geri çekildiğini açıklamıştır.
Kendisinin yaptığı açıklamada; “TFF başkanlığına adaylığımı açıklamamın ardından, malum kirli yapı tarafından mevcut sistemin devam edebilmesi adına başlatılan kumpas, Rizeli Yardımcı ailesinin ve benimle birlikte yola çıkan insanların geçmişiyle ve ahlâkıyla asla bağdaşmayacak şekilde, yalanlarla, iftiralarla, kumpaslarla, şahsımı, ailemi, onurumu, haysiyetimi, itibarımı, hedef almaktadır.” demiştir.
Sayın Yardımcı’ya soruyorum;
Malum kirli yapı derken neyi kast etmektedir?
‘Mevcut sistemin devam edebilmesi’ derken neyi ifade etmektedir?
Yalanlar, iftiralar, kumpaslarla kendisini ve ailesini kimler hedef almaktadır? Bunu bilmek bizim hakkımızdır.
Esas garip olan ise bu iddialar sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir yargının harekete geçmemesidir, biz futbol ailesinin bu duruma ses çıkarmaması, medyanın çoğunluğunun bu yaşananları sorgulama gereği dahi duymamasıdır. Sadece bu açıklamadan dolayı bu seçimin ne kadar şaibeli olduğunu hepimiz görüyoruz.
Bozkurt işaretini siyasi bulup, bundan rahatsız olarak turnuvanın en kritik dönemecinde oyuncumuza haksızca yaptırım uygulayan UEFA, TFF seçimleri öncesi olup bitenleri bilse acaba neler yapardı?
UEFA Yönetim Kurulunda yer alan Servet Yardımcı’nın seçim yarışından çekilirken yaptığı açıklama UEFA ve FIFA kurumlarını hiç rahatsız etmiş midir? Bu açıklamalar sorgulanıp derinlemesine incelenecek midir? Bence muhakkak incelenmelidir.
Seçim sürecindeki gariplikler sadece bunlarla sınırlı kalmamıştır. Size çok uzun sıralarım. Bir tanesini söyleyeceğim. Türk futbolunun duayenlerinden, büyüğümüz Sayın Şenes Erzik’in TFF başkanı ve yöneticilerinin bulunduğu bir sohbet ortamında söylediklerinin kayda alınıp, sırf seçimlerde avantaj sağlamak için Şenes Bey’in izni olmaksızın açıklama haline getirilip kamuoyuna servis edilmesi başlı başına bir rezalettir, bir skandaldır.
Öyle ki devletimizin kurumu olan Anadolu Ajansı buna alet edilmiş, çok kısa bir süre sonra yayınladığı haberi kaldırmış, haberi yapan kişinin de görevine son vermiştir. Ancak çok geç tabii. Zira o algı kamuoyuna yerleşmiştir. Bunu yapanlar amaçlarına ulaşmışlardır. Bu yöntem ve yaklaşımlar yani itibarsızlaştırma kimin tipik taktikleridir?
Kısacası; aday olma sürecinde ve muhtemel başkan adaylarının önünü kesme hamlelerinde klasik Fetö modellemesi ve yöntemlerine üzülerek tanık olduk.
Bu salondaki futbolun değerli paydaşlarına sesleniyorum; Bu yaşananları hepiniz gayet iyi biliyorsunuz. Bu küçük dünyada özelde konuştuğumuzda anlatıyorsunuz ama ‘ne yapalım?’ diyorsunuz. Pek çoğunuza bana soran bir kısmını iyi tanıyan, bir kısmını tanımayan. Verin imzanızı zaten bir yarış yok. O kabine girdiğiniz zaman zaten kime oy verdiğinizi kimse bilmeyecek. Verin imzanızı da sonra size pahalıya mal olmasın. Dedim mi demedim mi çoğunuza soruyorum.
Özgür irademize bu şekilde yön verilmesinden hiç mi rahatsız olmuyoruz?
Sayın Büyükekşi, seçildiğiniz taktirde bu şekilde seçilmeniz vicdanınızı hiç rahatsız etmiyor mu?
Tabii pek çok mevkiye atanarak gelindiği için bu durum yadırganmış olmayabilir. Belki de hiç umursanmamıştır. Bir kenara koyuyorum.
Bu federasyon göreve geldiği günden bu yana sorunları kendi haline bırakarak çözüleceği inancı ile TFF’yi yönetmiştir.
Halının altına süpürerek sorunları çözmemiz, sorunlardan kurtulmamız söz konusu değildir. Zaten, bu anlayış, durumun vahametini daha da artırmış, Türk futbolundaki kaosu artık içinden çıkılamayacak bir hale getirmiştir.
Sadece geçen sezon yaşadıklarımızı şöyle bir düşündüğümüzde bu kadar skandalı bir sezona sığdırabilmek büyük bir beceri gerektirir.
Tüm yaşananları futbolun olağan akışında meydana gelebilecek olaylar diye yorumlayabilmemiz kesinlikle mümkün değildir. Ortaya çıkan bu garabet durum hepimizi fazlasıyla rahatsız etmektedir.
Türk futbolundaki adaletsizlik her geçen gün derinleşmektedir. Sorun sadece sahalarda hakem marifeti ile yaratılan haksızlıklardan ibaret değildir. Sistemde topyekûn adaletsizlikten ve haksız rekabetten bahsetmek mümkündür.
Birkaç örnek vereyim;
- Yıllardır TFF’nin özerk ve bağımsız olmasını istiyoruz. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla bırakın özerk olmayı her geçen gün bu hedeften uzaklaşıyoruz.
- Ligler bilinçli bir şekilde dizayn edilmektedir.
- Kurullar liyakat bazlı değil, sadakat bazlı ve ahbap-çavuş ilişkileri ile oluşmaktadır.
- Hakem kadroları da liyakat ile değil belli bir hakem yapısına hizmet edecek isimler seçilerek belirlenir.
- TFF kadroları bilgi ve beceriden ziyade, çoğunlukla torpil mekanizmasıyla oluşturulur. Bu sadece bu federasyona değil, son 10-12 yıldır yaşanan durumu anlatıyorum.
- Hakem atamaları keyfi yapılır. Bildiğiniz gibi geçen sezon TFF bazı maçların dijital bazı maçların manuel atandığını açıklamıştır. Kime göre, neye göre dijital ya da manuel. Hangi takım dijital hangi takım manuel. Bu başlı başına haksız rekabet unsurudur.
- TFF hukuk kurulları özellikle TFF yönetiminin yanında olmayan kulüplere keyfi yüksek cezalar uygular. Sempati duyduğu kulüplerin kabahatlerini ya görmezden gelmeye çalışır, ya da sevk edecekse az ceza verir. Türkiye’nin ceza şampiyonunun Fenerbahçe olması tabii ki tesadüf değildir.
- Transfer tahtası kapanan takımların bazıları, illerin siyasetçilerinden destek alarak transfer tahtalarını açarlar. Bu konu öyle çığırından çıkmıştır ki son mahalli seçimlerde bir belediye başkan adayının takımlarının transfer tahtasını açacağı olmuştur.
- Soyunma odalarında prim pazarlıkları vs…
- Geçen sezon pek çok şaibeli maçlar oynandı. Mesela bir takım şampiyonluk maçına çıkarken rakibi sahaya U19 takımı ile çıkmıştır. Bir diğer şampiyonluk adayı takım bu durumu protesto etmek için sahadan çekilmiştir.
- Kulüplerimizin ekonomileri sürdürülebilir noktadan uzaklaştıkça Türk futbolu bahis çetelerinin cenneti haline gelmiştir.
Bu listeyi daha da genişletebiliriz.
Kısacası Türk futbolundaki adaletsizlik ve haksız rekabet, futbolun birleştirici gücünü azaltarak, her geçen gün toplumu farklı yönlerden olumsuz anlamda etkiler seviyeye gelmiştir.
Bu durumun en büyük mağdurlarından biri olan Fenerbahçe Spor Kulübü, Türk futbolunda adalet sağlanana kadar mücadelesine devam edecektir. Ne yazıktır ki biz, artık içeride kendi ülkemizde çare arama umutlarımızı her geçen gün yitirdiğimiz için hak arayışımızı UEFA ve FIFA tarafına taşımak kararı vererek çok kapsamlı bir dosya hazırladığımızı bilmenizi isterim. Bu seçim süreci de bu dosya için oldukça önemli veriler eklememizi sağladı ve başvurumuzu zenginleştirmiştir.
Türk futbolunda adaleti sağlamanın yol haritası nettir. Bunu yapmak için gereken liyakatlı ve tarafsız kadrolar, irade, cesaret ve kararlılıktır. Arzulanan adalet er ya da geç ülkemize gelecektir. Ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki kendi federasyon seçimi adaletsiz olan bir ülkenin futbolunda adalet sağlamak hiç de kolay olmayacaktır. Türk futbolunda yeni bir sayfa açılması gerektiği herkesin malumu ve beklentisidir. Herkesin mutsuz ve şikayetçi olduğu bir ortamın sürdürülebilirliği olamaz. Burada önemli olan futbolumuzu tercihen mi yoksa mecburen mi değiştireceğiz.
Birkaç gün önce ülkemiz adına en kritik günlerden biri olan 15 Temmuz’un 8. yıl dönümü idi. Ülkemizdeki pek çok kurum gibi Fenerbahçe Spor Kulübü de hedef alınmış ve bu örgütün kumpaslarına maruz bırakılmıştır.
Fenerbahçe camiası, devletin kılcal damarlarına sızmış ve tüm gücü arkasına almış olan bu örgütle en heybetli döneminde tek başına savaşarak isyan bayrağını açmıştır. Bunu yapan ilk kurum Fenerbahçe’dir.
Aradan 13 sene geçmesine rağmen bu örgütün Fenerbahçe camiasına verdiği hem sportif hem de ekonomik tahribat hala giderilememiştir.
Fenerbahçe’nin son 13 senede sadece bir kere şampiyon olabilmesinin sebebi verdiği bu mücadeledir. Diğer bir deyişle FETÖ hala Türk futbolunun içindedir ve bize göre kuvvetlenmektedir.
Türk futbolunun hala bu yapıdan tamamen arındırılmamış olması birkaç gün önce 15 Temmuz yıl dönümünde siyasetçilerimiz tarafından yapılan açıklamalarla bağdaşmamaktadır.
FETÖ ve benzeri oluşumların Türk futbolu başta olmak üzere tüm kurumlarımızdan geri dönüşü olmayacak şekilde temizlenmesi gerekliliğini bir kez daha hatırlatır ve bugünkü TFF seçimlerine bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederiz.”